Yeni bir haftadan herkese merhabalar!

Geçen haftaki yazımızda da belirttiğimiz üzere hastalıklarda beslenme konusundan devam ediyoruz. Ve bu haftaki yazımızın konusu otizmde beslenme olacak.

Otizm spektrum bozukluğu; doğuştan gelen veya doğumdan sonra bazı çevresel etmenlere bağlı olarak geliştiği düşünülen bir tür kavrayış, algı, sosyalleşme zorluğudur. Otizmli bireyler temel duyuları uyaran faktörlerle(örneğin yüksek ses, karmaşık renkler vs) karşılaşınca normal dışı tepkiler verebilmektedirler. İletişim kurmada zorluk çekebilir, anne-babasıyla dahi konuşmada verimli olmayabilirler. Ancak günümüzde otizmin tanısı çok daha erken konabilmektedir.

Otizmli bireylerin birçoğu mide, bağırsak; genel sindirim sistemi bozukluğu yaşamaktadırlar. Bu durum tesadüf değildir. Otizme neden olan nörolojik işlev bozukluğunun kötü beslenme, ağır metaller, annenin hamile iken katkılı beslenmesi ve artan bağırsak geçirgenliğinin sonucu gibi faktörlerle de bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Ayrıca yıllar içinde doğadaki bozulma, kötü hava koşulları, kalitesiz gıda alımı durumlarına bağlı olarak otizmin artacağı öngörülmektedir.

Otizm, geçmiş yıllarda ve halen araştırılan, çözüm geliştirilmeye çalışılan bir konudur. Anne adayının kaliteli beslenmesi ile çok minimal düzeylerde otizm oluşma ihtimali azaltılabilse de yoğunlaşılması gereken en önemli konulardan biri otizmin etkilerini en aza indirmenin yollarını bulmaktır. Bunun için beslenme anlamında yapılabilecek nokta atışı düzenlemeler vardır.

Otizmli bireyi neredeyse çölyaklı bir birey gibi düşünmek kısmen doğru olacaktır. Çünkü gastrointestinal sistemde yaşattığı zorluklar benzerdir. Ve alınması gereken ilk tedbir gluteni tamamen bireyin hayatından çıkartmaktır.

Bilindiği gibi her yazımda sağlıklı karbonhidratları, tam buğday ürünlerini tüketmemiz gerektiğini özellikle belirtiyorum. Ancak otizmli bireylerde tam buğday ürünleri dahil olmak üzere HİÇBİR glüten içerikli ürün kullanılmamalıdır. Diyet ketojenik diyete benzer olmalı, daha çok kaliteli protein, fındık-badem gibi kavrulmamış kuruyemişler, soğuk sıkım sağlıklı yağlar ve meyve sebze gibi lif kaynakları kullanılmalıdır. Süt ve peynirden ziyade yoğurt ve kefir gibi bağırsağın florasını ve gücünü destekleyen ürünler tüketilmelidir. Karbonhidrat kaynağı olarak ise mısır ekmeği, karabuğday unundan yapılma ürünler kullanılabilir. Dolayısı ile neredeyse çölyak diyetine adapte olunmalıdır. Bu sayede sindirim sistemi ve nörolojik sistemde ciddi düzelmeler görülebilmektedir.

Otizm ve beslenme ilişkisine dair bir diğer husus ise yemeği reddetme, çiğneme ve yutmada zorlanma halleridir. Bu zorlukların sebebi fiziksel değil, psikolojik olarak yaşanan isteksizliklere bağlıdır. Çok ekşi, acı, parlak veya koyu görünümlü, ağır kokulu; dolayısı ise duyuları aşırı uyarma etkisi olan yiyecekler otizmli birey tarafından reddedilebilir. Bu durumların üstesinden gelebilmek için tadı çok keskin, aşırı baharatlı-acı-ekşi gıdalardan ziyade daha soft besinler seçilmelidir. Örneğin 1 kase sebze çorbası, ızgarada çok az baharat ve tuzlu tavuk, 1 dilim karabuğday ekmeği ve az limonlu, bol zeytinyağlı salata gibi bir öğün oluşturulabilir. Ayrıca kişi kendi değil ebeveynleri tarafından besleniyorsa yiyecekler çok sert ve büyük parçalar halinde değil, yumuşak ve küçük lokmalar şeklinde verilebilir.

İşte tüm bu unsurlar ile beraber otizm kesinlikle üstesinden gelinebilir bir durumdur. Ancak her yazımda bıkmadan belirttiğim gibi, bir rahatsızlığı çözüme kavuşturmak için tek tip bir tedavi yöntemi değil, o tedaviyi sağlayacak birkaç farklı sağlık mensubu ile ilerlenmelidir. Otizmde de doktor, psikolog ve diyetisyen desteği oldukça önemlidir.

Yeni yazılarda görüşmek üzere, herkese mutlu haftalar!