Son yıllarda televizyon ekranlarını süsleyen tarihi diziler, kadınların binicilik sporuna yönelmesine neden oldu. Ata binmenin Türk kültüründeki yerini keşfeden birçok kadın, bu spora olan ilgisini hobiye dönüştürmeye başladı. Sivas'ta faaliyet gösteren at çiftlikleri, bu artan ilgiyi açıkça gözler önüne seriyor.

Binicilik, kadınlar için yalnızca bir spor dalı olmanın ötesinde; cesaret, özgüven ve kültürel aidiyetin bir simgesine dönüşüyor. Kadınlar, hem doğayla hem de hayvanlarla kurdukları bağla ruhsal anlamda da güç kazandıklarını ifade ediyor.

Kadınlar eğitime daha yatkın
At eğitmeni Ekrem Çelik, kadınların biniciliğe daha disiplinli yaklaştığını belirterek, “Bugüne kadar yüze yakın kişiye ders verdim, yüzde 60’ı kadındı. Kadınlar, genellikle eğitmen eşliğinde öğrenmeyi tercih ediyor. Ata binmek teknik ve dikkat isteyen bir spor, bu nedenle kadınların eğitim alarak ilerlemeleri çok daha sağlıklı” dedi.

“Cesaret, özgüven ve ruhsal bağ”
Ata binmenin çocukluk hayali olduğunu anlatan Meryem Bahar, ilk düştüğü anda tekrar ata binerek korkusunu yendiğini söyledi. “Atlarla bağ kurmak ruhsal bir terapi gibi. Önce onları yıkıyor, tımarlıyor, sonra eyerleyerek doğaya çıkıyoruz. Atla sadece bindiğimizde değil, indiğimizde de ilgileniyoruz. Cesaret gerektiren bir spor ama bir kez başlayınca vazgeçilmiyor” diye konuştu.

“Kadınlar da ata hâkim olabilir”
Beş yıldır binicilikle ilgilenen Eda Yörük ise ata binmenin kendisini daha güçlü hissettirdiğini ifade ederek, “Ata binmek biz kadınlar için geç keşfedilmiş bir alan. Şimdi kadınlar da ata binip şaha kaldırabiliyor. Bu alanda artık bizim de söz sahibi olmamız gurur verici. Sporun yanı sıra ruhsal doyum da sağlıyor. Her düştüğümde daha güçlü kalktım” ifadelerini kullandı.

Kadınların ata binme serüveni, sadece spora katılım değil; aynı zamanda kültürel mirasa sahip çıkma ve özgüven kazanımı açısından da dikkat çekiyor. Tarihi dizilerle başlayan bu ilgi, biniciliği kadınlar için yeni bir yaşam biçimine dönüştürüyor.