Av. Emir Akpınar, deprem felaketi sonrası üzüntüsünü dile getirerek sözlerine başladı. Akpınar; "Etki alanı itibariyle geniş alanları etkileyen deprem sonrası tüm milletimize geçmiş olsun dileklerimizi sunuyorum. Vefat eden tüm vatandaşlarımıza rahmet diliyorum. Yakınlarının ve milletimizin başı sağ olsun. Hukuk, konusu itibariyle insan eylemlerini ve bu eylemler neticesinde ortaya çıkan suçu, zararı konu almaktadır. Afetler insan etkisi olmaksızın meydana gelmişse de ölümlere sebebiyet verilmesi ya da zararın önlenmesi, zararın telafi edilmesi gibi konularda çeşitli hukuki sorumluluklar ve düzenlemeler mevcuttur. Afetin bu yönü de afet hukuku çerçevesinde kabul edilmelidir. Deprem sonrasına ilişkin yasal ve ikincil mevzuatımız oldukça çeşitlilik arz etmekte. Gerek binaların yapımından denetiminden sorumluluk yani tedbir noktasında, gerek depremin ardından oluşabilecek zararlar ve hak ihlalleri çerçevesinde farklı suçlar ve farklı kanunları ilgilendiren hukuki durumlar ortaya çıkacaktır. Afet sonrası durumları telafi çerçevesinde sayılabilecek mevzuatlar, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun, 4123 sayılı Tabii Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun, 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu, 4539 sayılı Doğal Afet Bölgelerinde Afetten kaynaklanan Hukuki Uyuşmazlıkların Çözümüne ve Bazı İşlemlerin Kolaylaştırılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabulü Hakkında Kanundan oluşmaktadır. Ancak bunlarla sınırlı değil elbette. Tazmin ve telafi çerçevesinde tazminata ilişkin idari ve hukuki mevzuat ile ceza kanunları da gündeme gelecektir. Arama-kurtarma çalışmalarının yüksek oranda tamamlanmasının ardından artık hasar tespiti çalışmalarının başlaması gerekecektir. 7269 sayılı yasanın 13 ve devamı hükümlerinde öngörülen aşama bu şekilde. İnşaat mühendisi ve mimarlar görevlendirilerek deprem bölgesindeki binalarda tespitler yaptırılmaktadır. Tespitler sonucu binalara yıkık, ağır hasarlı, orta hasarlı, az hasarlı ve hasarsız sonuçları verilir. Yıkılması gerektiğine karar verilen binalar hakkında bu duruma itiraz için sadece 3 günlük süre verilmiştir. Sahibi bulunamayan binalar hakkında bildirim için muhtarlıklarda ilan yoluna gidilmektedir. Bu karara karşı mal sahibi veya vekili idare kuruluna itiraz edebilir. Bu itiraz kurul tarafından en geç 3 gün içinde sonuçlandırılmaktadır. İtirazın yapılmadığı ya da reddedildiği durumda bina mülki amir emriyle yıkılmakta ve yıkım gideri enkazdan karşılanmaktadır. Bunun dışında kalan hasar tespit raporlarına mahalli ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde itiraz edilebilmektedir. Buradaki itiraz ve 30 günlük hak düşürücü süre konusunda çok dikkatli olunmalıdır. Çünkü binanıza verilen ’az hasarlı’ tespiti itirazınızla ’ağır hasarlı’ şeklinde bile değişebilmektedir. Bu da tâbi olacağınız hukukî durumu baştan sona değiştirecektir. Çok daireli bir binadan bir kişinin dahi itiraz etmesi yeterli olacaktır. Bu tespitler hem açılacak davalarda hem de deprem sonrası vatandaşların faydalandırılacağı haklarda ve imtiyazlarda önem arz etmektedir. Bu haklar 7269 sayılı Kanun 29.madde ve Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmelik hükümlerinde ’hak sahipliği’ olarak tanımlanmıştır" dedi. Hak sahibinin ne gibi haklardan faydalanabileceği konusunda bilgiler veren Akpınar; "Devlet, hak sahibi olanlara bina yapmakta ya da inşaat kredisi vermektedir. Hak sahipliğine ilişkin şartlar yine 7269 sayılı Kanun ve Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmelikle düzenlenmiştir. Hak sahibi olabilmek için öncelikle afetzedenin evinin oturulamayacak derecede ağır hasarlı olması gerekmektedir. Eşya Hukuku anlamında başkasının arazisine yapı yapanlar, mülkiyeti tüzel kişilere ait olan binalar, hak sahibi ebeveyniyle birlikte oturan evli kişiler, kendisine veya eşine ait o yerde başka daire veya binası olanlar, kendisine veya eşine ait o yerde başka işyeri olanlar hak sahibi olamazlar. Kanunda hak sahipliği için evinin oturulamayacak derecede ağır hasarlı olması yanında bazı şartlar öngörülmüştür. Bunları da saymak gerekirse; ebeveynine ait başka bir konutta ebeveyninden ayrı olarak oturmakta olan kişiler, elbirliğiyle veya paylı malik olunan konutlarda hisseler korunarak, elbirliğiyle veya paylı malik olunan binalarda aile sayısı kadar, hem konutu hem de işyeri zarar görenler hak sahibidirler, yaşamını yitiren afetzedenin hak sahipliğine ilişkin hakları kendilerinin ve eşlerinin konutları olup olmadığına bakılmaksızın mirasçılara geçer. Toparlamak gerekirse ’Hak sahibi’ deyimi, afetzedelerin, yıkılan veya ağır hasar gören binalarla olan mülkiyet ilişkilerini ve yeniden yapılacak binalardan veya verilecek inşaat kredisinden yararlanabilme durumlarını ifade eder. Hak sahipliği için başvuru söz konusu. Bu başvuru için e-devlete giriş yapmalı ve ’Afetzede Hak Sahipliği Başvurusu’ şeklinde aratma yaptığınızda açılan sayfandan ilerlemelisiniz. Burada bulunan uygulamaya git butonu sizi AFAD’a yönlendirecektir. AFAD’a kayıt yaptırmanız halinde afetzede haklarından yararlanabilirsiniz" ifadelerini kullandı.

Zorunlu Deprem sigortası ile ilgili de açıklamalarda bulunan Av. Emir Akpınar; "6305 sayılı Afet Sigortaları Kanununa göre kurulan, kısa ve yaygın bilinen adı DASK olan kamu tüzel kişiliği bulunan Doğal Afet Sigortaları Kurumu ülkemizde zorunlu deprem sigortası edindirme, uygulama ve yönetimi bakımından sorumlu tek kuruluştur. Yasanın amacı; binalarda deprem sonucu meydana gelebilecek maddi zararların karşılanmasını teminen yaptırılacak zorunlu deprem sigortası ile sigorta şirketlerince teminat verilemeyen veya teminat verilmesinde güçlükler bulunan çeşitli afetler ve riskler sonucu meydana gelebilecek maddi ve bedeni zararların karşılanabilmesini teminen sunulacak sigorta ve reasürans teminatlarına ilişkin usul ve esasları belirlemektir. 7269 sayılı yasa 29/son fıkrası zorunlu deprem sigortası yaptırmamış olmayı çok ağır bir yaptırıma bağlamıştır. Buna göre DASK, doğru kullanımla zorunlu deprem sigortası yapılmamış olmasının tespit edilmesi halinde Devletin 7269 ve diğer mevzuattan kaynaklanan kredi açma ve konut yapma yükümlülükleri sona eriyor. Uygulamada zorunlu deprem sigortası yaptıran kişiler evlerinin değeri örneğin 750.000-TL ise depremde yıkılmış olması durumunda böyle bir meblağın kurum tarafından ödeneceği yanılgısına düşmektedirler. Bu yanlışı düzeltmeden önce zorunlu deprem sigortasına dahil olmayan teminatları sıralayalım; enkaz kaldırma masrafları, kar kaybı, iş durması, kira mahrumiyeti, alternatif ikametgah ve işyeri masrafları, mali sorumluluklar ve benzeri dolaylı zararlar, her türlü taşınır mal, eşya ve benzerleri, ölüm dahil olmak üzere tüm bedeni zararlar, manevi tazminat talepleri, deprem ve deprem sonucu oluşan yangın, infilak, dev dalga (tsunami) veya yer kaymasının dışında kalan hasarlar, belirli bir deprem hadisesine bağlı olmaksızın binanın kendi kusur ve özellikleri nedeniyle zamanla oluşan zararlar. Bu zararlar teminata dahil değildir. Ödenecek rakamın tespiti teknik bir hesaplama gerektirmektedir. Yıkık ve ağır hasarlı olmayan yapılarda DASK’ın ödediği tazminatın zararı karşılamaya yetmediği düşünülüyorsa ileride açılacak davaya temel oluşturmak adına Sulh Hukuk Mahkemesi Aracılığıyla delil tespiti yaptırılabilir. Önemle belirtilmelidir ki Kanun sigorta ettirene deprem olduktan sonra 15 gün içinde DASK’a bildirim yapılması gerektiğini düzenlemiştir. Bu yükümlülüğü zamanında yerine getirmek hak kayıplarının da önüne geçecektir. Deprem sigortası bulunanlar sigorta kapsamındaki hasar bedellerini ilgili sigorta şirketlerine başvuru yaparak alabilir. Zorunlu deprem sigortasının ödemeleri az evvel de bahsettiğimiz gibi teknik bir hesaplama sonucunda belli bir limit dahilinde. Ayrıca ölüm dahil olmak üzere tüm bedeni zararlar, manevi tazminat talepleri, enkaz kaldırma masrafları, kâr kaybı, iş durması, kira mahrumiyeti, her türlü taşınır mal, eşya ve benzerleri kayıplar DASK kapsamı dışında. Eğer özel deprem sigortanız varsa poliçenize göre ödeme alırsınız. Ancak bu ödemede tüm zararı telafi edemeyebilir. İşte bu noktada müteahhite, yapı denetim kurumuna ya da belediye dava açma hakkınız var. Zararın tespiti için taşınmazın bağlı bulunduğu yerdeki Sulh Hukuk Mahkemelerine müracaat ederek zarar tespiti yaptırabilir. Devamında tazminat davası açılabilecektir. 4539 sayılı Doğal Afet Bölgelerinde Afetten kaynaklanan Hukuki Uyuşmazlıkların Çözümüne ve Bazı İşlemlerin Kolaylaştırılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabulü Hakkında Kanuna göre afet bölgelerinde afetten kaynaklanan uyuşmazlıklara ilişkin; vekaletname aranmaması, delil tespitlerinin öncelikle yapılması ve adli yardımdan yararlanma kolaylıkları düzenlenmiştir. Adli makamlara başvuru sırasında öngörülen harçlar mevcut. Dava konusuna göre başvuran vatandaşlarımızın ödemesi gereken harçlar maktu olabileceği gibi mali kayıpların tazmininde nispi harçlar da söz konusu olacaktır. Ancak açıktır ki bu harçları karşılamaları kendilerinden beklenemeyecektir. Bu durumda “adli yardım” müessesinin işletilmesi hak kayıplarının telafisi ve depremzede vatandaşlarımız için önem arz edecektir. Davaların adli yardım talepli açılması ve mahkemelerce de talebin kabulü halinde vatandaşlarımız başvuru harçlarından ve devamında ortaya çıkacak yargılama giderlerinden muaf olacaktır dava sonuçlanıncaya kadar. Dava neticesinde de davayı kaybeden bu harç ve masraflara mahkum edilecektir. Ancak Yargılama giderleri çerçevesinde sayılması gereken bir diğer kalemde davanın avukat tarafından takip edilmesi halinde avukatlık hizmetinden doğan vekalet ücreti. Buna ilişkin bir düzenleme yok. Avukatlık Kanunu gereğince avukatların tarifede yazılı asgari ücret miktarlarının altında yahut baroya bilgi vermeksizin ücretsiz dava alması yasak olup disiplin cezası gerektiren bir durumdur. Bu sebeple afetzede vatandaşlarımızın hukuki olarak temsil edilebilmesi için bu duruma ilişkin de özel bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyorum. 10 ili etkileyen deprem felaketi sebebiyle çok sayıda vatandaşımız yakınlarını kaybetmiş ve maddi zarara uğramıştır. Adaletin etkin olması kadar hızlı tecellisi de elzemdir . Bu sebepten hukuk ve ceza yargılamaları olmak üzere bilumum işleyecek tüm süreç için ayrı bir büro kurulması doğru ve yerinde bir adımdır. İlk olarak müteaahhidlerin sorumluluğundan bahsedilecektir. Depremin değil binanın öldürdüğünü milletçe acı bir şekilde tecrübe ettik. Bu binaların gerekli usul ve esaslara aykırı yapılmaması, kullanılan malzemenin uygun olmaması, statiğin hesaplanmaması, plan ve projenin uygun olarak çizilmemesi gibi eksik veya hatalı olarak teknik ya da hukuki açıdan bir kusuru mevcutsa yani hukuken zarar ile müteahhidin işlem ve eylemleri arasında bir illiyet bağı varsa sonuca sebebiyet vermişse müteahhidin cezai ve hukuki bir sorumluluğu söz konusu olacaktır. Müteahhitler kadar yapı denetim firmaları da sorumludur. Yakın bir zaman kadar müteahhitler çalışacakları yapı denetim firmasını kendi seçiyordu. Bu durum, kimi inşaat firmalarınca kötüye kullanıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bir düzenleme ile denetime havuz sistemi getirdi. Artık inşaatları denetleyen firmalar otomatik atanıyor. Ama bu düzenleme gelene kadar binlerce yapı eski sistemle denetlendi ya da ‘sözde denetlendi.’ Şimdi depremde canına malına zarar gelen vatandaşlar hem müteahhit hem de yapı denetim firması hakkında dava açabilir. Denetim firması görevi kötüye kullanma suçundan ceza alır ve lisansı da iptal olur. Hatta o firmanın aldığı numuneyi test eden laboratuvar işini doğru yapmadıysa ceza alabilir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, büyükşehir belediyesi ve AFAD’a olan kısmı için idare mahkemesine, yapı müteahhidi, statik proje sorumlusu ve fenni mesule karşı asliye hukuk mahkemesinde dava açabilirler. DASK veya konut sigortası yaptıran kişiler sigortadan ödenmeyen veya eksik ödenen bedel için Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açabilirler. Dava açma ön şartı ara buluculuk görüşmesinin yapılmasıdır . Yine az hasarlı binalarda taşınmazların içinde bulunan hasarlar ve ortak alanlardaki zararların giderilmesi için dava açılabilir. Orta hasarlılar için de binanın güçlendirme ile kullanılabilir hale gelecekse güçlendirme bedelini ve deprem nedeniyle uğramış oldukları zararları talep edebilirler. Ağır hasarda da deprem nedeniyle uğramış oldukları zararları ve konut ile ilgili zararı talep edebilirler. İdari yargıda açılacak tazminat davalarında (tam yargı davalarında) zaman aşımı süresinin, 2577 sayılı İdari Yargılama Yasası’nın 13. maddesine göre, zarara uğrayanların haksız ve hukuka aykırı eylemi öğrenmelerinden başlayarak 1 yıl ve herhalde eylem gününden başlayarak 5 yıldır. İdareye karşı açılacak davalarda, Çevre Şehircilik Bakanlığı, AFAD, Büyükşehir Belediyesi ise bu süre 1 yıldır. İdareye dava açmadan önce idareye başvuru zorunluluğu bulunmaktadır. Haksız fiil nedeniyle hasarın gerçekleştiği andan itibaren hukuk mahkemelerinde Borçlar Kanunu gereğince 2 yıl içinde dava açılabilir" şeklinde konuştu.

Depremde yaşanan can kayıpları için ’kasten adam öldürme’ suçundan yargılama mümkün mü?

Açıklamalarına devam eden Av. Emir Akpınar; "Suçun işleniş biçimi bakımından bilinçli taksir mi yoksa olası kast olarak mı olarak değerlendirileceği yapılacak soruşturma ve kovuşturma aşamasında açığa çıkacak delillerle beraber netleşecektir. Yargıtay’ın hususta farklı kararları da var olup, depremzede vatandaşlarımız; proje müellifleri, yapı sahibi ve müteahhidinin, teknik uygulama sorumlusunun ve belediyenin ilgili birimlerinden TCK’nın 85/22 maddelerince şikayette bulunabilir. Taksirle adam öldürme ya da yaralama suçu içinde ‘bilinçli taksir’ diye bir bölüm var. Yani işin oluşturacağı sonuçları bildiği halde o suçun işlenmesi durumu. İşte savcılık Maraş’ta, Hatay’da ya da başka bir alanda deprem sonrası yaşanan can kayıplarını böyle değerlendirebilir. Hatta, komşunuz binada kolon kesip yıkıma sebebiyet verdiyse yine aynı şekilde yargılanabilir. Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" dedi.