Kayıp veya çalıntı başvurusunun 24 saat içinde yapılmaması halinde kart sahibinin de haklarını kullanamayacağını söyleyen Emir Akpınar, “Hukuk sistemimizde, kart çıkaran kuruluşlar ile kart hamilleri arasındaki ilişkiler, Kanun ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde Kanunda belirtilen yöntemler yoluyla kurulacak sözleşmeler ile düzenleniyor. İlgili sözleşme ve kanun hükümleri söz konusu kayıp, çalıntı, kopyalanma vb durumlar halinde kullanıcı ve kuruluşun yükümlülük ve sorumluluklarını detaylı şekilde hüküm altına almaktadır. İlgili hükümler uyarınca kart hamilinin kartı ve kartın kullanılması için gerekli şifre bilgilerini güvenli bir şekilde koruması ve bu bilgilerin başkaları tarafından kullanılmasına engel olacak önlemleri alması, bunların kaybolması, çalınması halinde veya iradesi dışında gerçekleşmiş herhangi bir işlemi öğrenmesi durumunda kart çıkaran kuruluşa derhal bildirim yapması gerekmektedir. Kayıp çalıntı bildiriminden önceki 24 saat içinde gerçekleşen hukuka aykırı kullanımlardan doğan zararlardan bu bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmesi şartıyla 150 TL ile sınırlı olmak şartıyla bankaların sorumlu olduğu düzenlenmiştir. Hukuka aykırı kullanımın, hamilin ağır ihmaline veya kastına dayanması veya bildirimin 24 saat içinde yapılmaması hallerinde bu sınırın uygulanmayacağı da yine hüküm altına alınmıştır” dedi.

Akpınar, daha önce mahkemeye taşınmış bir olayda mahkemenin hesaptan çekilen paranın sahibine iade edilmesi kararı verdiğini söyleyerek, “Yargıya da taşınmış hatta Yargıtay’a intikal etmiş yakın tarihli bir olaya da değinmek istiyorum. Konuya ilişkin emsal niteliğinde bir karar. Olaya göre gasp edilerek kredi kartından nakit para çekilen vatandaş bankaya bildirimde bulunmasına bedelin iadesinin gerçekleşmemi sebebiyle tüketici mahkemesine müracaat ediyor. Davacı, kendisinden tahsil edilen bedelden sorumlu olmadığını ileri sürerek, ödenen bedelin ödeme tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etti. Mahkemede savunma yapan davalı banka avukatı ise kredi kartının ve şifrenin korunmasından davacının sorumlu olduğunu, davalı bankaya Haber verilmediğini, davalıya kusur yüklenemeyeceğini iddia ederek davanın reddini istedi. Mahkeme davacının gaspa uğradığı, haksız eylemden sonra 24 saat içinde bankaya bildirimde bulunduğuna dikkat çekti. 5464 Sayılı Kanun’un 12. maddesine göre kartın hukuka aykırı kullanımı sebebiyle davaya konu nakit çekilen bedelin 150 TL’si dışındaki kullanımdan ve nakit çekme işlemi sebebiyle davacıdan tahsil edilen bedelin kanuna aykırı olduğuna hükmetti. Davacının yaptığı ödemelerin iadesinin gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, ödemelerin faiziyle davalıdan tahsiline karar verdi. Hüküm davalı banka avukatı tarafından temyiz edildi. Dava dosyasını inceleyen Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunduğu gerekçesiyle mahkeme kararını onadı. Yüksek Mahkeme hesaptan çekilen paranın, sözleşmede aksi yazsa dahi bankaca kart sahibine iadesi gerektiğine, kart hamili aleyhine kusur indirimi yapılamayacağına hükmetti. Kararla birlikte çalınan ya da gasp edilen banka kartı ile kredi kartından çekilen paranın 150 lirası dışındaki meblağından banka sorumlu olacak” ifadelerini kullandı.

Yine çalınan bir kartla yapılan harcamadan dolayı iş yerinin de sorumlu tutulduğunu söyleyen Akpınar, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Yine benzer bir olayda da tüketicinin çalınan kredi kartıyla, kuruyemiş dükkanından imza karşılığında 4 bin liralık alışveriş yapıldı. Tüketici, çalınan kartla alışveriş yapılmasından bankanın sorumlu olduğunu belirterek mahkemeye başvurdu. Hem banka hem de kartın kullanıldığı iş yeri sahibi ve işletmecisi hakkında maddî ve manevî tazminat davası açtı. Kredi kartının çalınması ve kullanılmasında bir kusuru olmadığı halde binlerce lirayı davalı bankaya ödemek zorunda kaldığını, diğer davalının da ceza mahkemesinde yargılandığını ve bu eylem sebebiyle dolandırıcılık suçundan cezalandırıldığını, davalıların müşterek ve müteselsil sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürdü. Davalı banka, dava konusu alışverişin saat 14.39’da, davacının bildirmesinden 4 dakika önce gerçekleştiğini, sözleşmenin 19. maddesine göre, bildirimin bankaya ulaşmasından önceki harcamalar sebebiyle bir sorumluluklarının bulunmadığını savunarak davanın reddini diledi. Mahkeme, davalı banka hakkında açılan davanın reddine, diğer davalı hakkında açılan davanın kısmen kabulü ile bin 645 TL’nin dava tarihinden itibaren reeskont faiziyle davacıya verilmesine, fazla ve manevî tazminat talebinin reddine karar verdi. Hüküm, davacı ve davalılar tarafından temyiz edildi. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, olayda bankanın da sorumluluğunun olduğuna dikkat çekip kararı bozdu. Mahkeme ilk kararında direnince devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi. Kurul, çalıntı kartla alışveriş yapılmasında hem bankanın, hem de pos cihazının kullanıldığı iş yeri sahibinin sorumlu olduğuna karar verdi. Mahkeme tarafından verilen kararda ise, ”Bankacılık sektörüne özgü bu durum, bankalarla muhatap olan geniş halk kitlelerinin bankalara karşı özel bir güven duygusu beslemelerine yol açmaktadır. Hukuken korunmaya değer olduğu sürece bu güven, bankaların diğer ticarî işletmelerden ve klasik şirket türlerinden farklı hukukî sorumluluk kurallarına tâbi tutulmalarını mecburi kılar. Kamu nezdindeki bu güven sebebiyle bankalar, gerçekleştirdikleri işlemlerde sıradan bir tacirin basiretli davranma yükümlülüğünden daha nitelikli bir özen borcu altındadırlar. Banka ile kart sahibi arasında sürekli borç ilişkisi doğuran çerçeve sözleşme mahiyetindeki hukukî ilişki çerçevesinde kart sahibine, bankaya ve kredi kartının işlem gördüğü pos cihazının sahibi iş yerine birtakım yükümlülükler düşer. Sadakat, özen ve sır saklama borcu, BK’nın 390/2 maddesinde düzenlenmiş; maddede ‘vekil, müvekkile karşı vekâleti iyi bir sûrette îfâ ile mükelleftir.’ denilmiştir. Sadakat borcu, vekilin kendisine değil başkasına ait bir işi görmesinden ve işini gördüğü kimsenin menfaat ve iradesine uygun hareket etmesinin vekâletin zorunlu bir unsuru olmasından çıkarılabilir. Başka bir deyimle, vekil sadakat borcu gereği olarak, müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak ve ona zarar verecek davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür”. Kararda, ”Açıklanan kanunî düzenlemeler ve somut olayın oluş şekline göre, kartın muhafaza ve saklanmasında davacı tüketicinin kusurlu bir eylemi olduğuna dair dosyaya yansıyan herhangi bir delil bulunmamıştır. Davacı durumu fark eder etmez derhal bankaya bildirerek bu yönden de sorumluluğunu yerine getirmiştir. Bu durumda, gerçekleşen zararda davacıya atfedilebilecek kusur bulunmamaktadır. Yalnızca imzayla ve davacı tüketicinin kart kullanım alışkanlıklarına göre oldukça yüksek miktarda alışveriş yapıldığı anlaşılan olayda, bankanın o günün şartlarına göre yeterli olmayan, güvenlik zafiyeti taşıyan bir sistem kullanıp kullanmadığının gerekirse konusunda uzman bilirkişiler marifeti ile araştırılması ve neticesine göre karar verilmesi gerekirken davacı ağır kusurlu kabul edilip davalı bankanın sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesi ile banka yönünden maddî tazminat talebinin reddine karar verilmesi de hukuka aykırıdır. Sonuç itibariyle direnme hükmünün bu değişik gerekçe ile bozulması gerekir. Kararın bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir” ifadelerine yer verildi. Sonuç olarak, tüketici tarafından süresi içerisinde kayıp çalıntı gibi durumlarda ilgili bankaya bildirimde bulunulduğu takdirde tüketiciye sorumluluk yüklenemeyecek, oluşabilecek zararlardan da banka ve ayrıca bu işlemin yapıldığı iş yeri sorumlu olacaktır.”