Cihannüma Derneği Kayseri Şube Başkanı Avukat Fevzi Konaç, katıldığı bir radyo programında 28 Şubat’ı anlattı. 28 Şubat’a kimilerinin darbe, kimilerinin ise postmodern darbe dediğini kaydeden Konaç, "Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye’nin yakın tarihine aklıselim olarak bakanlar göreceklerdir ki, 28 Şubat’ta Erbakan Hocanın yaşadığı hadiseler, Türkiye’nin Cumhuriyeti’nin ilanından sonra siyasi tarihi içinde yaşanan baskı ve dayatmalardaki olaylara benzer. Tek partili dönemden sonra milletimizin manevi taleplerindeki değişen şartlara karşı, rejimin cumhuriyetin ilk dönemlerindeki millete yaşattığı dramlardaki süreçlerin bir başka versiyonuydu. 28 Şubat’ın en büyük bedelini ödeyen, milletini, partisinin mensuplarını, 30-40 yıl emek verdiği davasını ayakta tutabilmek için gövdesini bu işin içine koymuş bir insanın, 28 Şubat’ta en büyük bedeli ödemesine rağmen, 4 partisini bu mücadelede kaybetmesine rağmen, 28 Şubat’ın yıl dönümünde afişlerde bazen fotoğraflarının olmadığını görüyorum. Hocamıza mağduriyeti bile layık görmediler. Yaşadığı zaman bir çok şeyi layık görmediler ama 28 Şubat mağdurluğunu da layık görmediler” diye konuştu.

"Ağlayarak teşkilatın etrafında 4-5 tur attım"

"28 Şubat’ta ödediğimiz bedeller var" diyen Fevzi Konaç, “Ben 28 Şubat’ta Refah Partisi döneminde gençlik kolları b‘Bu vatanı, bu bayrağı çok seven ben ve arkadışlarım ne kötülük ettik de böyle bir sonuçla karşı karşıya kaldık. Neden teşkilatlarımız kapatıldı? Bir su bardağımıza bile el konuldu’ demiştim. O gün yaşananlara tarih okumalarım üzerinden bugün bakıp anlıyorum ki; Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda bir tercihte bulundu. Osmanlı’dan kalan son toprak Anadolu’da kurulan bu devletle ilgili olarak biz batıya bir taahhütte bulunduk. Batılılaşma serüvenini bu topraklarda tavizsiz yaşatacağız. Bu süreç içinde İslam’ın çok değer görmediği bir yürüyüş olacak, geçmişimizden vazgeçeceğiz, yok sayıp bağımızı keseceğiz, yerine batılılaşmayı koyacağız, denildi ve Cumhuriyet’ten sonra böyle bir serüven yaşandı. Bu sürece direnen, hayır diyen bir çok kişi kurum bedel ödedi, İstiklal Mahkemelerinde yargılananlar büyük acılar yaşadı. İslam varlık sebebidir bu toprakların diyen insanlar, tek partili iktidarın 1950’ye kadar hüküm sürdüğü süreçte, nerede itiraz etmişlerse başlarına vuruldu. 50’li yıllarda tek partili dönemden sonra ‘Biz bıktık, artık hürriyet istiyoruz, inancımızla barışmak ve inandığımız gibi yaşamak istiyoruz’ diyen, milletin derdine tercüman olan Demokrat Parti iktidara geldi.

Demokrat Parti ile taçlanan o süreçte CHP’ni tek partili dönemdeki baskısı ve zulmü bitti, Menderes bu millete nefes aldırdı. Menderes’in en önemli icraatlarından bazıları şuydu, geçmişi ile çatışmış bir toplumu bu durumdan çıkarmak, ecdadı ile barışmanın yollarını aramak, ezanın aslına ve orjinaline dönüşü için gayret etmek, din eğitiminin yasaklandığı tek partili dönemin tersine, İmam hatipleri açarak, Kur’an eğitiminin önündeki engelleri kaldırarak, tek partili dönemin zulmünü silmek anlamında, milletle İslam’ı buluşturmak için bir misyon üstlendi" dedi.

"Milleti geçmişi ve İslam’la buluşturmak isteyenlere bedel ödetildi"

Konuşmasına "Menderes ile başlayan bu süreç nasıl bir dramatik hikaye ile sonuçlandı biliyoruz. Özellikle milleti inancıyla barıştırmak isteyen bütün siyasiler aradan geçen 72 yılda, 28 Şubat sürecine kadar, Erbakan hocama gelen sürece kadar bedeller ödedi, darbelerle iktidardan indirildi. Özal’ın hala nasıl öldüğü belli değil, Muhsin Yazıcıoğlu’nun başına gelenleri halen anlamış değiliz. 28 Şubat’ta Erbakan Hoca’ya yaşatılan o zulümler, ödetilen bedeller ortada. Türkiye’nin geçmiş siyasetine baktığımda, ne zaman milleti, geçmişi ve İslamla buluşturmak isteyen bir siyasi ortaya çıkmışsa, bunun bu siyasilere ağır bedelleri oldu. İşte 28 Şubat’ı Erbakan Hoca’nın bu milleti değerleriyle buluşturmak için üstlendiği misyonun karşılığında ödediği bedel olarak görenlerdenim” diyerek devam eden Konaç, konuşmasını şu şekilde tamamladı:

"28 Şubat’ta bu millete ödetilen bedeller nedir? bunun iyi tahlil edildiği kanaatinde değilim. Aradan 25 yıl geçti ve o günlerin ödenen manevi bedelleri var, maddi bedelleri var. Türkiye’nin ne kazandığı ve ne kaybettiği ile ilgili olarak 25 yıl sonra bunun tam olarak millete anlatıldığı kanaatinde değilim. Eğer o süreç doğru anlatılabilseydi ve ders alınabilseydi, AK Parti’ye açılan kapatma davası açılamazdı. Rejim, bu kadar ezici üstünlükle iktidara gelmiş bir partinin, eğilimleri Erbakan Hoca ile bu kadar benzeşen bir partinin yakasını tutup, yine aynı şekilde kapatma tehdidi ile karşı karşıya bırakamazdı. Yine diyorum ki; aradan 25 yıl geçtikten sonra 28 Şubat’ı konuşurken, doğru tahlil edebilmek için Türkiye’nin siyasi geçmişini de gözden geçirmek, doğru okumak gibi bir mecburiyetimiz var. ‘Erbakan Hoca neyi yanlış yaptı da bu başına geldi?’ diye sormaktan daha çok, bunların sadece Erbakan Hocamızın iktidarının başına gelen bir musibet olduğunu düşünmekten önce, bu ülkenin siyasi tarihinde buna benzer olaylar olmuş mu? olmamış mı? ona bakmak lazım. Hatırlatmak isterim ki; bu ülkede bu ve benzer gerekçelerle ipe gönderilen Başbakanlar var. Menderes’in idam sahnesini görünce gözyaşı dökeriz ama Menderes’i darağacına götüren nedir? Bunu kimler yaptı? Nasıl yaptı? Neden yaptı? Bu sorulara doğru cevaplar bulabildiğimizi söyleyemeyiz. Bana göre tıpkı Menderes’te olduğu gibi Erbakan Hoca’yı o sürece götüren sebeplerin neler olduğunu, faillerin kimler olduğunu, kimlerden hesap sormamız gerektiğini hala doğru tahlil ediyor değiliz. O yüzden yaşananları doğru anlayarak, bir daha 28 Şubat’lar yaşanmasın anlamında bir fikri donanıma, bir zihniyete ihtiyacımız var. 28 Şubat’ta asker eliyle yürüyen tanklar vasıtasıyla istediklerini elde ettiler, iktidarı indirdiler. Genelkurmay’da yargı mensuplarına brifingler verilerek, ‘bir görüşü ve siyasi partiyi linç etmek, mütedeyyin insanları terbiye etmek için yargıyı kullanın’ anlamında yönlendirmelerle, haksız olarak, hukuk alet edilerek masum insanlara o sürecin bedelleri ödetildi. Kim ne kazandı? Kim ne kaybetti? doğru tahlil etmek adına 28 Şubat’ları acıyı tazelemek için değil ders almak için fırsat bilmeliyiz. Ama yazılıp çizilenlere bakınca, hala bu işin doğru algılandığı ve anlaşıldığı kanaatinde değilim.”

"Millet olarak çok kolay unutuyoruz"

Cihannüma Derneği Kayseri Şube Başkanı Konaç, millet olarak kolay unuttuklarının altını çizerek, "Millet olarak çok kolay unutuyoruz. Güçlü analizler yapmak yerine, düşmanlıklar üzerinden olayları tanımlıyoruz. Halbuki, bu milletin siyasi tarihi ve değerleri üzerinden 28 Şubat’ı tanımlamak, o gün siyasi iktidar hangi argümanlar üzerinden yıpratılmışsa, onların altlarını tek tek çizerek, bugün bunların üzerinde durmak lazım. Topluma yalanlar ve iftiralar üzerinden anlatılan görünür sebepleri var 28 Şubat’ın. Taksim’e Cami yapılması üzerinden toplum adeta kamplaştırıldı. Başörtüsü üzerinden millet bölündü. Mesela Başbakanlık’ta Erbakan Hocamızın dini önderler ile kanaat önderleri ile yediği yemek o kadar çok konuşuldu ki, milleti ürkütmek için hedefli olarak abartıldı. O günlerde yaşananlar bir yana, 28 Şubat’tan sonra 15 yıl geçmiş. 2012 yılında AK Parti İktidarı döneminde Danıştay bir karar verdi. Başörtülü avukatlar duruşmalara başörtüsü ile girebilir dedi. 2012 ve AK Parti iktidarının 10. yılı. Başörtülü hanım kardeşlerimiz mesleklerinin başından beri peruk takarak duruşmalara giriyor. İnançlarından dolayı kendilerini çok rencide olmuş hissediyorlar. İlk defa o tarihte karar çıktı mahkemeye başörtüsü ile duruşmalara girilebilir, diye. Ben Baro Başkanıyım ve avukat arkadaşlarım endişe ve korku içindeler. Mezun oldukları günden beri bu hayallerini gerçekleştirememişler. Onlarla toplandık, ‘yarın içinizde hanginizin duruşması var? Yarın duruşmaya hakim bu şekilde hakim içeri alır mı? almaz mı? ’Kanunen bir yasak yok, arkanızda önce Allah sonra ben varım. Allah tarihi bir fırsat verdi tarihe not düşün’ dedim. Sabah oldu Baro’da, doğumhane önünde çocuğunun doğumunu bekleyen adam gibi bekliyorum. Hanım meslektaşlarım duruşmaya girdiler. Hakim hiçbir müdahalede bulunmamış. İkisi geldi kapıyı çaldılar. Baro başkanlık odasına giremediler. Tutamadılar kendilerini ağladılar. Ben orada kapıyı kilitledim odada tek başıma ağladım.” O korku dolu süreç hala devam ediyordu yani. 28 Şubat sürecini anlayabilmek için o zaman örtülerinden dolayı dışlanan, bu yüzden psikolojik tedavi gören kardeşlerimizin durumlarını doğru tahlil etmemiz lazım. Bunu anlayamazsak, hakkıyla değerlendiremezsek, 28 Şubat’ta yok etmek istedikleri ruhun gereklerini bugün hakkıyla yerine getiremezsek, gençlerimize bunları ibret olarak aktaramazsak asıl o zaman kaybedeceğiz. Yani 28 Şubat’ın baş aktörleri; ‘Biz öyle bir şey yapacağız ki, öyle başarılı olacağız ki, mücadelesini verdiğiniz başörtüsünün, imam hatibin anlamının içini boşaltıp, bedelini ödediğiniz kavramları artık hakkıyla temsil edemeyeceksiniz’ demiş olacaklar, işte o zaman 28 Şubat bin yıl değil verdiği zararla kıyamete kadar devam etmiş olacak" ifadelerini kullandı.

"28 Şubat yasaklarının deformasyonunu yaşıyoruz"

Konaç, "Erbakan Hocamız iktidardan indirildi de ne oldu? bu ülke o süreçte yapılan bu büyük hata nedeniyle öyle bedeller ödedi ki, öyle bir kaosa sürüklendi ki, öyle soyuldu ki düşürüldüğümüz çukurun bedelini ödemeye devam ediyoruz. O dönem konulan yasaklarla ilgili olarak bugün bile büyük bir deformasyon yaşıyoruz. Örneğin; 2020 yılında TGSP tarafından 9 bin denek üzerinden bir anket yapılmış, çıkan sonuçlardan görülen o ki; 28 Şubat sürecinin en büyük bedellerinden birini de gençlik ödüyor hala. Mesela, gençlere ideolojik olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız, diye sorulmuş. 28 Şubat’tan 25 yıl sonra gençlik kendini yüzde 23’ler civarında Atatürkçü olarak, yüzde 22 civarında ideolojik bir kimliği olmadığını söyleyen ilgisiz bir kitle olarak ve diğer 21’lik bir kısım ise milliyetçi olarak tanımlıyor. Bu anlamda kendini dindar mütedeyyin olarak tanımlayanlar yüzde 14 civarında. Bu gençler AK Parti’nin iktidara geldiği günden bu yana yetişen 16-25 yaş grubu arası. Yani bu sonuçlar gösteriyor ki; 28 Şubat’ta oluşturulan manevi eğitim boşluğu kendi değerlerinden uzaklaşmış bir neslin yetişmesine sebep olmuş. İşte bu gençler gelecekle ilgili ideallerinde yüzde 50’lere varan bir oranda bu ülkede yaşamak istemediklerini, batı ülkelerini kurtuluş olarak gördüklerini ifade etmiş. İdeolojisi, ideali, hedefi, gelecek tasvvuru ülkesini terk etmek olan bir nesil 28 Şubatın ağır sonuçlarından biridir bana göre. Tablo bu. Bizlerde 28 Şubat’ta önüne engel konulan gençleriz. Ama sonuç şu ki; zor zamanlar mücadele azmini daha artırırken, kişiyi değerleriyle barışık ve donanımlı kılıyor. Sorun bugün işte burada, biz gençliğin önüne Erbakan’ları, Erdoğan’ları, davayı, mücadeleyi doğru koyamadık! Bu kadar çok imkana, mekana, fırsata sahip olmamıza rağmen görülen o ki, o zor zamanlarda olduğu gibi dirayetli değiliz. Neyi ihmal ettik ve kaçırdık diye sormalıyız? Ders almalıyız. Örnek olsun diye söylüyorum; 28 Şubat sürecinin asıl sebeplerinden biride Erbakan Hocamızın siyonizmle mücadelesi ve Kudüs duyarlılığıdır. O gün 28 Şubat’ta bir Kudüs Gecesi yüzünden tanklar yürütülmüştür. Bugün ise sadece Kayseri’de Kudüs’ü anlatan, dertlenen 3 dernek faaliyet gösteriyor. Bu o gün çekilen sıkıntıların bir bereketidir ve Hocama ahdin yerde kalmadı diye dua ederim. Ancak işimiz zor. O gün Kudüs bilincinin bedeli ödendi ama bugün gençliğin yüzde 99’u Kudüs’ün yerini haritada gösteremez.

Ben bir programda Mehmet Görmez Hocaya sormuştum. Reis “Kudüs kırmızı çizgimizdir” dediği halde neden yerelde, şehirlerde bu bilinç yok? ne yapmalıyız? Demiştim. O da cevaben ‘One Minute’ kavramının toplumsal bir bilince dönüşmesi halinde başarı elde edilebileceğini ifade etmişti. O yüzden gençler 28 Şubatı bilmedikleri için bu günün hizmet anlamında özgürlük alanı olarak kıymetini bilmiyorlar, dertlenmiyorlar. 28 Şubat nasıl anlatılır? Öncelikle bu millet çabuk unutuyor. Bunun telafisi için istikrarlı ve düzenli olarak ülkenin geçmişinde yaşananlardan ibret alınması için argümanlar ortaya koymalıyız. 28 Şubat bin yıl sürmedi ama etkileri galiba halen devam ediyor. “Osmanlı hep mazlumların yanında olmaya gayret eden devlet anlayışı ile hareket etmiş. Hikayesi olan bir Osmanlı’dan, kendi içine dönmüş, hikayesi olmayan bir Türkiye’ye dönüşmüşüz. Gelecek tasavvuru anlamında bu durum hedefsiz bir gençlik inşa etmiş durumda. Cumhuriyetin ilanından sonra batılılışma hevesiyle geçmişimizi unuttuk ve bağımızı kestik. 20 yıllık AK Parti iktidarında da eğitimde örneğin ‘Kudüs nedir?’ sorusuna cevap yok ve tarih kitaplarında Kudüs ile ilgili tek bir satır yok. Varsa da İsrail’in başkenti olarak biliniyor. Bizim oralarla stratejik ve tarihsel bağımız nedir? Bunu anlatamıyoruz. Biz tarihsel hikayesi olmayan bir topluma dönüştürüldüğümüzden beri kaybetmeye mahkum olmuşuz" diye konuştu.